Logo

Açık Ceza Infaz Kurumları Hakkında Danıştay Kararı

📜 Danıştay Karar Künyesi

10. Daire – 2018/3834 – 2021/1718 – 08.04.2021


🔎 Karar Özeti

Danıştay, açık ceza infaz kurumlarına ayrılma şartlarının Türk vatandaşları ile yabancı uyruklular arasında yapılan farklı düzenlemelerin hukuka aykırı olduğuna karar verdi. Yargılama giderlerinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine hükmedildi.


Karar İçeriği

T.C. D A N I Ş T A Y ONUNCU DAİRE Esas No : 2018/3834 Karar No : 2021/1718 DAVACI : …’ya vesayeten … VEKİLLERİ : Av. …, Av. … DAVALI : … Bakanlığı / … VEKİLLERİ : Av. …, Av. … DAVANIN_KONUSU : 02/09/2012 tarih ve 28399 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin, 18/08/2016 tarih ve 29805 sayı ile Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelikle değişik, 6. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde yer alan “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin iptali istenilmektedir. DAVACININ_İDDİALARI : Davacı tarafından, … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih, E:…, K:… sayılı kararıyla parada sahtecilik suçunu işlemesi nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun 197/1. maddesi uyarınca 8 yıl hapis ve 52/2. maddesi gereğince 120.000,00 TL adli para cezasına hükmedildiği, söz konusu kararın 11/11/2017 tarihinde kesinleştiği, Sincan 2 Nolu L Tipi Kapalı İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunduğu, 19/01/2018 tarihinde açık ceza infaz kurumuna nakledilmek için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Savcılığına dilekçe verdiği, söz konusu talebin, şartlı tahliye tarihinin 05/01/2023 olduğu, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliğinin 6. maddesinin 2. fıkrasının b) bendi uyarınca ancak bu tarihe üç yıldan az süre kalması halinde açık kuruma ayrılmayı hak edebileceği neden gösterilerek reddedildiği, bu maddenin 18/08/2016 tarihli değişiklik ile getirildiği ve açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarının yabancılar için ağırlaştırıldığı, Türk vatandaşları ile yabancı uyrukluların farklı infaz rejimine tabi tutulmasının hiçbir yasal dayanağının bulunmadığı, düzenlemenin Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağına, Anayasa’nın Kanun önünde eşitlik başlıklı 10. maddesine, uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu, açık ceza infaz kurumlarında hükümlülere haberleşme, eğitim, çalışma ve sosyal güvenlik ve benzeri temel hakların tanınması ve yabancılar bakımından Yönetmelikle bu haklara ulaşmanın kısıtlanması nedeniyle Anayasa’nın 13., 16. ve 124. maddelerine de aykırı olduğu, temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlandırılabileceği, Kamu Denetçiliği Kurumu tarafından 24/08/2017 tarihli kararla “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin Anayasa’nın 10. maddesine aykırılık teşkil ettiği değerlendirilerek bu kısmın Yönetmelik’ten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na tavsiyede bulunulmasına karar verildiği ancak davalı idarece herhangi bir düzeltme yapılmadığı iddia edilerek dava konusu düzenlemenin iptal edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir. DAVALININ SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, ülkemizde bulunan hükümlülerin açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaları sırasında “ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken, siyasî fikir ya da düşünce, ekonomik güç ve diğer toplumsal konumlar yönünden ayrım yapılmadığı”; suç türleri, tehlikelilik durumu, firar olaylarının önüne geçilmesi, hükümlülerin eğitilip yeniden topluma kazandırılması gibi hususlar dikkate alınarak 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un açık ceza infaz kurumlarına ilişkin 14. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “Hükümlülerin açık cezaevlerine ayrılmalarına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.” hükmü ile verilen yetkiye dayanılarak açık ceza infaz kurumunda bulunulacak süreler hakkında düzenlemeler yapıldığı, her yıl sonu itibarıyla firar eden hükümlülerin suç türleri ve ceza sürelerinin incelenmesi sonucunda, terör ve örgütlü suçlardan hükümlü olanların suç türleri nedeniyle; hırsızlık, yağma, cinsel saldırı, uyuşturucu ticareti yapma ve sağlama suçlarından hükümlü olanların firar oranının yüksek olması nedeniyle; eşe karşı işlenen suçlardan hükümlü olanların, açık ceza infaz kurumundan firar etmenin kolay olması veya özel izne ayrıldıkları zaman yine aynı suçu işleme yönündeki eğilimleri nedeniyle farklı düzenlemeler getirildiği, 01/01/2013 tarihi ile 01/08/2016 tarihleri arasında yapılan değerlendirmede, yabancı uyruklu hükümlülerin kaldıkları Burdur ve Erzurum Açık Ceza İnfaz Kurumlarından, 265 yabancı uyruklu hükümlünün firar ettiği, bunlardan sadece 16 kişinin yakalandığı diğer kişilerin ise yakalanamadığının tespit edildiği; açık ceza infaz kurumlarında firara karşı herhangi bir engel olmadığı, firar eden yabancı uyruklu hükümlülerden yakalanan sayısının az olduğu ve infazın etkin bir şekilde amacına ulaşılamadığı dikkate alınarak, yabancıların açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarında, infazların etkin bir şekilde yürütülmesi için süreler açısından farklı uygulamaların belirlendiği, bu nedenlerle Kanun’a aykırı düzenleme içermeyen Yönetmelik hükümlerine ilişkin davanın reddi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : … DÜŞÜNCESİ : Davanın kabulü ile 02/09/2012 tarih ve 28399 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin, 18/08/2016 tarih ve 29805 sayı ile Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelikle değişik, 6. maddesinin 2/b fıkrasında yer alan “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin iptal edilmesi gerektiği düşünülmektedir. DANIŞTAY SAVCISI : … DÜŞÜNCESİ : Dava; 02/09/2012 tarihli, 28399 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nde 18/08/2016 tarihli, 29805 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yönetmelikle 6. maddesinin 2. fıkrasının b) bendinde yapılan değişiklikte yer alan “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin iptali istemiyle açılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesinde, bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanmanın; cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal ve diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Anayasanın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. … Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” kuralına yer verilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında, ayrımcılık ya da eşit muamele ilkesi “nesnel ve makul bir gerekçe olmaksızın, konuyla ilgili benzer durumda olan kişilere farklı muamele edilmemesi” (Zarb Adami/Malta, B.No:17209/02, 20/06/2006, S. 71) şeklinde tanımlanmaktadır. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla çıkarılmıştır. 5275 sayılı Kanunun “İnfazda temel ilke” başlıklı 2. maddesinde: “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, milli veya sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.”; “İnfazda temel amaç” başlıklı 3. maddesinde ise: “ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır.” ve “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında, hapis cezalarının infaz rejiminin fıkrada gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenmesi öngörülmüş, b) bendinde ise: “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” kurallarına yer verilmiştir. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına uygulanmasının yukarıda içeriğine yer verilen düzenlemelerle; hükümlüler arasında ırk, milliyet, milli veya sosyal köken yönünden ayrım yapılmaması, yabancılar yönünden eşit muamele ilkesine aykırı uygulama yapılması yoluna gidilmemesi öngörülmüş, Anayasada güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan ayrımcılık yasağına uygun şekilde kurallar getirilmiştir. Dosyanın incelenmesinden, Ürdün uyruklu davacının … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarihli E:…, K:… sayılı kararıyla parada sahtecilik suçunu işlemesi nedeniyle Türk Ceza Kanununun 197/1. maddesi uyarınca 8 yıl hapis ve 52/2. maddesi gereğince 120.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırıldığı ve kararın 11/11/2017 tarihinde kesinleştiği, Sincan 2 Nolu L Tipi Kapalı İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebinin, davacının şartla tahliye tarihinin 05/01/2023 olduğu, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliğinin 6. maddesinin 2. fıkrasının b) bendi uyarınca ancak bu tarihe üç yıldan az süre kalması halinde açık kuruma ayrılmayı hak edebileceği neden gösterilerek reddi üzerine, dayanak düzenlemedeki “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin iptali istemiyle görülen davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliğinin “Kapalı kurumdan açık kuruma ayrılacak hükümlüler” başlıklı 6. maddesinin 2. fıkrasının b) bendinin değişmeden önceki şeklinde; “1/3/1926 tarihli ve mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 403, 404, 414, 416/1, 418/1, 491/3-4, 492, 493, 494, 495, 496, 497, 498 ve 499 uncu maddelerinden mahkûm olanların koşullu salıverilme tarihine iki yıldan az süre kalması,” kuralı yer almaktayken, fıkra uyuşmazlığa konu edilen değişiklik sonucunda: “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 102 ve 103 üncü maddeleri ile eşe karşı işlenen 82/1-d, 86/3-a ve 96/2-b maddeleri ve 1/3/1926 tarihli ve mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 414, 416/1, 418/1 maddeleri ile eşe karşı işlenen 449/1, 456 ve 457/1 maddelerinden mahkûm olanlar ile adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların koşullu salıverilme tarihine üç yıldan az süre kalması,” şeklinde düzenlenmiştir. Yönetmeliğin 6. maddesinde; hükümlülerin açık ceza infaz kurumuna ayrılmasında suç türleri ve ceza süreleri bakımından farklı sürelere tabi tutulması öngörülürken yabancı uyruklu olan hükümlüler yönünden bu ilkeden ayrılarak tüm adli suçlardan hükümlü olmaları halinde koşullu salıverilme tarihine üç yıldan az süre kalması yolunda bir şart getirildiği, nesnel, makul ve orantılı bir düzenleme olmadığı, konuyla ilgili benzer durumda olan kişilere farklı muamele edilmesine ilişkin bir sınıflandırma ve/veya gerekçenin bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda, eşit muamele ilkesi olarak da ifade edilen ayrımcılık yasağına aykırı düzenleme yapıldığı gibi dava konusu işlemin dayanağı olan yasanın, infazda temel ilke olarak belirlenen hükümlüler arasında ırk, milliyet, milli veya sosyal köken yönünden ayrım yapılmaması yolundaki kuralına da aykırı olduğundan, hukuki korumadan yararlanması imkanı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, Yönetmeliğin dava konusu edilen ibaresinin iptali gerektiği düşülmektedir. 28/01/2021 TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince duruşma için taraflara önceden bildirilen 08/04/2021 tarihinde, davacıyı temsilen gelen olmadığı, davalı idareyi temsilen Av. … geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı. Gelen tarafa usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra gelen tarafa son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ : Dava, 02/09/2012 tarih ve 28399 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin, 18/08/2016 tarih ve 29805 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen 6. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde yer alan “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin iptali istemiyle açılmıştır. İNCELEME VE GEREKÇE: İlgili Mevzuat: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde; Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanmanın; cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal ve diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. … Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükümlerine yer verilmiştir. Anayasa’nın 11. maddesinde Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesi kapsamında, “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” hükmü bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında, ayrımcılık ya da eşit muamele ilkesi “nesnel ve makul bir gerekçe olmaksızın, konuyla ilgili benzer durumda olan kişilere farklı muamele edilmemesi” (Zarb Adami/Malta, B.No:17209/02, 20/06/2006) şeklinde tanımlanmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin eşitlik ilkesi ile ilgili yerleşik tanımına göre, “Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.” (AYM, E:2009/47, K: 2011/51, 17/03/2011) Yine Anayasa Mahkemesi’ne göre bir ayrımcılık iddiası “başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın sırf ırk, renk, cinsiyet, din, dil, cinsel yönelim vb. ayırımcı bir nedene dayandığını” ortaya koyduğu takdirde ciddiye alınabilecektir. (AYM, Sadıka Şeker Kararı, B. No.:2013/1948, 23/01/2014, paragraf 59; Kamil Çakır Kararı, B. No.: 2013/997, 15/10/2014, paragraf 45) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla çıkarılan 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Temel İlkeler” başlıklı İkinci Bölümünde yer alan 2. maddesine göre, İnfazda temel ilke “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, milli veya sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.”, 3. maddesinde ise, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak olarak belirlenmiştir. Aynı Kanun’un dava konusu düzenleme tarihinde yürürlükte olan haliyle Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkelere yönelik 6. maddesinde “(1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir: a) Hükümlüler ceza infaz kurumlarında güvenli bir biçimde ve kaçmalarını önleyecek tedbirler alınarak düzen, güvenlik ve disiplin çerçevesinde tutulurlar. b) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir. c) Cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesi hususunda mümkün olan araç ve olanaklar kullanılır. Hükümlünün kanun, tüzük ve yönetmeliklerle tanınmış haklarının dokunulmazlığını sağlamak üzere cezanın infazında ve iyileştirme çabalarında kanunîlik ve hukuka uygunluk ilkeleri esas alınır. d) İyileştirmeye gereksinimleri olmadığı saptanan hükümlülere ilişkin infaz rejiminde, bu hükümlülerin kişilikleriyle orantılı bireyselleştirilmiş programlara yer verilmesine özen gösterilir ve bu hususlar yönetmeliklerde düzenlenir. e) Cezanın infazında adalet esaslarına uygun hareket edilir. Bu maksatla ceza infaz kurumları kanun, tüzük ve yönetmeliklerin verdiği yetkilere dayanarak nitelikli elemanlarca denetlenir. f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur. g) Hükümlünün infazın amacına uygun olarak kanun, tüzük ve yönetmeliklerin belirttiği hükümlere uyması zorunludur. h) Kanunlarda gösterilen tutum, davranış ve eylemler ile kurum düzenini ihlâl edenler hakkında Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır. Cezalara, Kanunda belirtilen merciler, sürelerine uygun olarak hükmederler. Cezalara karşı savunma ve itirazlar da Kanunun gösterdiği mercilere yapılır.” hükümlerine yer verilmiş, 14. maddesinde de açık ceza infaz kurumları; hükümlülerin iyileştirilmelerinde, çalıştırılmaları ve meslek edindirilmelerine öncelik verilen, firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan, güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen kurumlar olarak tanımlanmış, açık ceza infaz kurumlarının ihtiyaca göre ayrıca; kadın açık ceza infaz kurumları, gençlik açık ceza infaz kurumları şeklinde kurulabileceği; hükümlülerin açık cezaevlerine ayrılmalarına ilişkin esas ve usullerin yönetmelikte gösterileceği kurala bağlanmıştır. Dava konusu Yönetmelik değişikliğinin incelenmesi: Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un açık ceza infaz kurumlarına ilişkin 14. maddesinin 2. fıkrası ile 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un “Terör suçları, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar hariç olmak üzere; a) Kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha az hapis cezasına mahkûm olanların, b) Taksirli suçlardan toplam beş yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum olanların, c) Adli para cezasının infazı sürecinde tazyik hapsine tabi tutulanların, cezaları doğrudan açık ceza infaz kurumlarında yerine getirilir. Bu fıkra hükümleri 31/12/2022 tarihine kadar uygulanır.” hükmünü içeren Geçici 3. maddesinin 2. fıkrası dayanak alınarak; hükümlülerin, doğrudan açık ceza infaz kurumlarına alınmalarına, kapalı ceza infaz kurumlarından açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarına, açık ceza infaz kurumları arası nakillerine ve açık ceza infaz kurumlarından kapalı ceza infaz kurumlarına iadelerine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla çıkarılmıştır. Ürdün uyruklu olup, Sincan 2 Nolu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan davacı tarafından, Yönetmeliğin 6. maddesinin 1/a fıkrası uyarınca bir ay kapalı ceza infaz kurumunda kaldıktan sonra açık kuruma ayrılması mümkün iken 2/b fıkrasında yer alan “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresi nedeniyle koşullu salıverme tarihinin son üç yılına kadar kapalı kurumda bekletileceğinden bahisle 2/b fıkrasında yer alan bu hükmün Türk vatandaşları ile yabancı uyrukluların farklı infaz rejimine tabi tutulmasının hiçbir yasal dayanağının bulunmadığı, düzenlemenin Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağına, Anayasa’nın Kanun önünde eşitlik başlıklı 10. maddesine, uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu, açık ceza infaz kurumlarında hükümlülere haberleşme, eğitim, çalışma ve sosyal güvenlik ve benzeri temel hakların tanınması ve yabancılar bakımından Yönetmelikle bu haklara ulaşmanın kısıtlanması nedeniyle Anayasa’nın 16., 13. ve 124. maddelerine de aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmekte; ayrıca Kamu Denetçiliği Kurumu tarafından 24/08/2017 tarihli kararla “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin Anayasa’nın 10. maddesine aykırılık teşkil ettiği değerlendirilerek bu kısmın Yönetmelik’ten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na tavsiyede bulunulmasına karar verildiği ancak davalı idarece herhangi bir düzeltme yapılmadığı belirtilmektedir. Yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerinin incelenmesinden; infaz hükümlerinin uygulanmasında hükümlüler arasında ırk, milliyet, milli veya sosyal köken yönünden ayrım yapılmasının Anayasa’da güvence altına alınan Kanun önünde eşitlik ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan ayrımcılık yasağı ile bağdaşmayacağı anlaşılmakta olup, Yönetmeliğin dayanağı olan kanuni düzenlemelerde hükümlülerin açık ceza infaz kurumuna ayrılmasında yabancılara yönelik ayrıksı düzenleme yapılmasına imkan tanıyan bir düzenlemenin de bulunmadığı görülmektedir. Yönetmeliğin Kapalı kurumdan açık kuruma ayrılacak hükümlüler başlıklı 6. maddesinde “(1) Hükümlülerden; a) (Değişik:RG-22/8/2015-29453) Toplam (Değişik ibare:RG-22/2/2017-29987) cezaları on yıldan az olanlar bir ayını, on yıl ve yukarı olanlar ise onda birini kurumlarda infaz edip, iyi hâlli olan ve koşullu salıverilme tarihine yedi yıl veya daha az süre kalanlar, b) Müebbet hapis cezasına mahkûm olup, koşullu salıverilme tarihine beş yıl veya daha az süre kalanlar, c) Cezaları yüksek güvenlikli kapalı kurumlar veya diğer kapalı kurumların yüksek güvenlikli bölümlerinde infaz edilenlerden toplam cezalarının üçte birini bu kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine üç yıl veya daha az süre kalanlar, açık kurumlara ayrılabilir. (2) Açık kurumlara ayrılabilmek için, ayrıca; a) (Değişik:RG-18/8/2016-29805) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 142, 148, 149, 188 ve 190 ıncı maddeleri ile 1/3/1926 tarihli ve mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 403, 404, 491/3-4, 492, 493, 494, 495, 496, 497, 498 ve 499 uncu maddelerinden mahkûm olanların koşullu salıverilme tarihine beş yıldan az süre kalması, b) (Değişik:RG-18/8/2016-29805) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 102 ve 103 üncü maddeleri ile eşe karşı işlenen 82/1-d, 86/3-a ve 96/2-b maddeleri ve 1/3/1926 tarihli ve mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 414, 416/1, 418/1 maddeleri ile eşe karşı işlenen 449/1, 456 ve 457/1 maddelerinden mahkûm olanlar ile adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların koşullu salıverilme tarihine üç yıldan az süre kalması, c) 29/7/2003 tarihli ve 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu, 30/7/1999 tarihli ve mülga 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri ile Mücadele Kanununun 14 üncü maddesi ve 5237 sayılı Kanunun 221 inci maddesinden yararlananların koşullu salıverilme tarihine iki yıldan az süre kalması, ç) Terör ve örgütlü suçlardan hükümlü olup, mensup oldukları örgütten ayrıldıkları idare ve gözlem kurulu kararıyla tespit edilenlerin koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az süre kalması, şartı aranır.” düzenlemesi yer almaktadır. Yönetmelik’te yer alan bu düzenleme bir bütün olarak incelendiğinde ise, idare tarafından, hükümlülerin açık ceza infaz kurumuna ayrılmasında suç türleri ve ceza süreleri bakımından farklı sürelere tabi tutulmasının öngörüldüğü, ancak yabancı uyruklu olan hükümlüler için, bu düzenlemelerden bağımsız olarak, tüm adli suçlardan hükümlü olmaları halinde koşullu salıverilme tarihine üç yıldan az süre kalması yolunda tek tip bir şartın getirildiği; bu haliyle Yönetmeliğin iptali istenilen kısmı ile Türk vatandaşları ile yabancı uyruklu kişiler arasında birbirinden farklı uygulamaya gidilmesi sonucunu doğuracak nitelikte düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır. 11/11/2017 tarihinde cezası kesinleşen davacı tarafından açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na 19/01/2018 tarihinde yapılan başvurunun, davacının şartlı tahliye tarihinin 05/01/2023 olduğu, Yönetmeliğin 6. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi uyarınca ancak bu tarihe üç yıldan az süre kalması halinde açık kuruma ayrılmayı hak edebileceği gerekçesiyle reddi üzerine bakılan dava açılmıştır. Hukuksal olarak eşit durumda bulunan kişiler arasında eşitlik ilkesine aykırı düzenleme yapılmasının hukuka aykırı olacağı açıktır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu uyarınca Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunlarının uygulanacağı dikkate alındığında; aynı ceza kanununa göre yargılanan ve ceza alan hükümlüler arasında, infaz rejimi bakımından suç türleri yönünden ayrım yapılmasında hukuka aykırılık bulunmamakla birlikte, yabancı uyruklu kişiler yönünden ayrıksı düzenleme yapılmasının; ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kuralların hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, milli veya sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanmasını temel ilke olarak kabul eden Kanun hükmüne ve Anayasa ile güvence altına alınan Kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu sonucuna varılmıştır. KARAR SONUCU : Açıklanan nedenlerle; 1. 02/09/2012 tarih ve 28399 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin, 18/08/2016 tarih ve 29805 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelikle değişik 6. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde yer alan “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin İPTALİNE, 2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmasız işler için belirlenen … TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, 5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 08/04/2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi. (X) KARŞI OY Dava, 02/09/2012 tarih ve 28399 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin 18/08/2016 tarih ve 29805 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelikte değiştirilen 6. maddesi, 2. fıkrası, (b) bendinde yer alan “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin iptali istemiyle açılmıştır. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “İnfazda Temel Amaç” başlıklı 3. maddesinde “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır.” hükmü, açık ceza infaz kurumlarına ilişkin 14. maddesi, 2. fıkrasında ise “Hükümlülerin açık cezaevlerine ayrılmalarına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.” hükmü bulunmaktadır. Davalı idarenin savunmasında da ifade edildiği üzere, firar olaylarının önüne geçilmesi, hükümlünün eğitilip yeniden topluma kazandırılması gibi hususlar dikkate alınarak Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak açık ceza infaz kurumunda bulunulacak süre yönünden farklı düzenlemeler yapıldığı, 2013-2016 yılları arası yapılan değerlendirmede, yabancı uyruklu hükümlülerin kaldıkları Burdur ve Erzurum Açık Ceza İnfaz Kurumlarından 265 yabancı uyruklu hükümlünün firar ettiği, bunlardan sadece 16 kişinin yakalandığı, diğerlerinin ise yakalanamadığının tespit edildiği, yabancı uyruklu hükümlülerden yakalanan sayısının az olması ve infazın etkin bir şekilde amacına ulaşamadığı dikkate alınarak sürelerin farklı düzenlendiği anlaşılmaktadır. Dava konusu düzenleyici işlemin infazın etkin bir şekilde amacına ulaşması için getirildiği ve düzenleyici işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu Yönetmelik hükmündeki ibarenin iptal edilmesinin, gerek Anayasa’nın 125. maddesi ve gerekse de 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile yasaklanan idarenin takdir yetkisini kaldıran, yerindelik denetimi anlamına gelen bir durum arz edeceği düşünüldüğünden, davanın reddi gerektiği düşüncesi ile aksi yöndeki Daire kararına katılmıyorum.
Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir