📜 Danıştay Karar Künyesi
10. Daire – 2022/5357 – 2023/1227 – 14.03.2023
🔎 Karar Özeti
Danıştay, Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi’nde gerçekleştirilen bir ameliyat sonrası vücutta bırakılan yabancı bir cisim nedeniyle davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğuna ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Karar İçeriği
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2022/5357
Karar No : 2023/1227
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : …Üniversitesi Rektörlüğü
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN_KONUSU : …Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesinde 04/09/2015 tarihinde yapılan rahim ağzı ameliyatı esnasında, rahminde yabancı bir cisim unutulduğu, olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu iddiasıyla 10.000,00 TL maddi ve 300.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; olayla ilgili olarak Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından düzenlenen rapor hükme esas alınarak davacının rahim bölgesinde 11/02/2017 ve 27/05/2019 tarihli tomografilerde karmen kanül ucuna ait görünüme rastlanıldığı, dolayısıyla karmen kanül ucunun 11/02/2017 tarihinden önce şahsın vücuduna girdiği ve 27/11/2019 tarihine kadar şahsın vücudunda kalmış olduğu, söz konusu yabancı cismin ne zaman ve kim tarafından uygulandığı ve unutulduğu tam olarak bilinmemekle birlikte, davacının tedavi süreci dikkate alındığında, 04/09/2015 tarihli ameliyat esnasında unutulabileceği, davacının o dönemde başka bir operasyon geçirmediği, söz konusu yabancı cismin rahim bölgesine başka bir şekilde girmesine imkan ve ihtimal olmadığı, davacının unutulan yabancı cisim nedeniyle 27/11/2019 tarihine kadar bir çok defa hastanelere gitmek zorunda kaldığı, davacıya verilen sağlık hizmetinin eksiksiz olduğundan söz etmeye imkan bulunmadığı, davalı idarenin olayda hizmet kusurunun bulunduğu gerekçesiyle davacının 2.000,00 TL maddi tazminat istemiyle 40.000,00 TL manevi tazminat isteminin kabulüne, anılan tutarların, dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminat istemleri yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davacı tarafından talep edilen yol ve konaklama giderlerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı, bu zarar kaleminin davacı tarafından somut olarak ortaya konulmadığı gerekçesiyle davacının maddi tazminata ilişkin istinaf başvurusunun reddi, davalı idarenin maddi tazminata ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile maddi tazminat istemine yönelik olarak davanın reddine, olayda davalı idarenin hizmet kusurunun ağırlığını ortaya koyacak miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı idarenin manevi tazminata ilişkin istinaf başvurusunun reddi, davacının manevi tazminata ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile 100.000,00 TL manevi tazminat isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin manevi tazminat istemine yönelik olarak davanın reddine, kabul edilen 100.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davacı tarafından; hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olduğu, tedavi masrafları için maddi tazminata da hükmedilmesi gerektiği, davalı idare tarafından; usul yönünden, davanın yasal süresi içerisinde açılmadığı, esas yönünden ise, davacının, davalı idare bünyesindeki hastanede uzman hekimlerce tetkik ve tedavisinin yapıldığı, davacıya uygulanan tedavide tıbbi ya da teknik bir aksaklık bulunmadığı, karmen kanülün rahim ağzı ameliyatlarında kullanılmadığı, olayda davalı idareye atfı kabil bir kusurun olmadığı ileri sürülerek Mahkeme kararının aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmakta olup, davacı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacı, karın/kasık ağrısı şikayetiyle 03/09/2015 tarihinde Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesine başvurmuş, muayene sürecinin ardından 04/09/2015 tarihinde rahim ağzının çıkarılması ameliyatı olmuştur. Ameliyat sonrası ağrı ve akıntı şikayetleriyle sağlık kuruluşlarına müracaat etmiş, akut vajinit tanısı ile tedavi düzenlenmiştir. Yine, 27/11/2019 tarihinde Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesinde akut vajinit tanısıyla muayene edilmiş, bu hastanenin epikriz raporuna göre, “serviksten yaklaşık 5 cm’lik yabancı cisim” çıkarılmıştır.
Bunun üzerine davacı, ameliyat sonrasında ağrılarının geçmediği, Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesinde yapılan ameliyatı esnasında rahminde yabancı bir cisim unutulduğu, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla tazminat istemiyle davalı idareye müracaat etmiş, istemin reddi üzerine bakılmakta olan davayı açmıştır.
Olayla ilgili olarak İdare Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından hazırlanan … tarih ve …sayılı raporda; “…Davacının, Atatürk Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalına 03/09/2015 tarihinde giriş yaptığı, aynı tarihli anamnez formunun tetkikinden, smear da HPV olduğunun belirlendiği, alınan biyopsiye göre rahim ağzının alınması gerektiğinin önerildiği, ileri tetkik ve tedavi amacıyla hastaneye yatırıldığı, HGSIL tanısının olduğu, özgeçmişinde ek hastalığının olmadığı, soy geçmişinde, babasında hipertansiyon ve diyabet, annesinde ise kalp hastalığının olduğu, son adetinin 08/08/2015 günü gerçekleştiği, ilk adetin 13 yaşında başladığı, 3 kez gebelik yaşadığı, 1 abortusun olduğu, 1992 yılda 9 ay gebelik süresiyle, normal doğum yoluyla, 3.020 gr erkek bebek, 1997 yılında 9 ay gebelik süresiyle, normal doğum yoluyla, 3.200 gr erkek bebek doğumunun olduğu,
Davacının serviks uterinin enflamatuar hastalığı tanısıyla 04/09/2015 tarihinde ameliyata alındığı, Yard. Doç. Dr. …’nin sorumluluğunda gerçekleşen servikal konizasyon operasyonunda; hastanın genel ameliyathaneye alındığı, mesaneye steril sonda takıldığı, TİVA anestezisi altında dorsal litotomi pozisyonu verildiği, batın vulva vajen batikonajını takiben steril örtülerin örtüldüğü, steril spekulum takıldığı, vajen batikonajını takiben collumun tek dişli ile tutulduğu, serviksin usulüne uygun olarak koni şeklinde eksize edildiği, kanayan alanların koterize edildiği, vajene furasinli tampon konulduğu, hastanın operasyon ve anesteziyi iyi tolere ettiği, TA: 110/70 mmHg ile operasyona son verildiği, klinik takibine devam edilen hastanın vajen tamponunun çekildiği, post op takiplerinde problem gözlenmemesi üzerine 05/09/2015 tarihinde taburcu edildiği,
Erzurum Oltu Devlet Hastanesine ait 13/02/2017 tarihli epikriz formunun tetkikinden, şahsın akut vajinit ve pelvik, perineal ağrı tanılarıyla acil polikliniğinde muayene edildiği, yapılan USG de; endometriumun 7 mm olduğu, uterus, sağ over, sol over normal olduğu, adneksial patoloji izlenmediği, Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne ait 27/07/2017 tarihli epikriz raporunda ise, şahsın Kadın Doğum 10 (Nenehatun) Polikliniğinde akut vajinit tanısıyla muayene edildiği, genel USG yapıldığı; endometriumda hiperekojen görüntü (şüpheli RÎA görünümü) izlendiği, uterusun normalden büyük olduğu, sağ over, sol over ve douglas’ın normal olduğu…
…’a ait 2017 ve 2019 tarihli tomografi görüntüleri fakültenin Radyoloji Anabilim Dalında değerlendirildiği, yapılan değerlendirmeler sonucunda mevcut görüntülerin; uterin kavite içerisinde karmen kanül ve onunla ilişkili görünüm olarak raporlandığı, Hasta …’a Erzurum Atatürk Üniversitesi Hastanesi’nde uygulanan leep işleminde karmen kanülün standart olarak kullanılan bir cerrahi malzeme olmadığı, hasta ameliyat raporu ve patolojik inceleme sonrası düzenlenen raporlarda karmen kanül kullanımını açıklayacak/destekleyecek bilgiye ulaşılamadığının belirtildiği,
Dava dosyasıyla beraber gönderilen kavanoz içerisinde gazlı beze sarılı ‘karmen kanül ucu’ görüldüğü, yapılan ölçümde uzunlugun 9 cm olduğu, proksimal uç kesisinin düzensiz seyirli ve düzensiz yüzeyli olduğunun tespit edildiği,
Davacıya, Erzurum Atatürk Üniversitesi Hastanesi’nde, 04/09/2015 tarihinde uygulanan ‘Leep’ işleminde ‘karnen kanülün’ standart olarak kullanılan bir cerrahi malzeme olmadığı, hasta ameliyat raporu ve patolojik inceleme sonrası düzenlenen raporlarda karmen kanül kullanımını açıklayacak ve/veya destekleyecek bilgiye ulaşılamadığı, 11/02/2017 ve 27/05/2019 tarihli tomografilerde karmen kanül ucuna ait görünüme rastlanıldığı, dolayısıyla karmen kanül ucunun 11/02/2017 tarihinden önce şahsın vücuduna girdiği ve 27/11/2019 tarihine kadar şahsın vücudunda kalmış olduğu, karmen kanülün daha ziyade küretaj (gebelik sonlandırma) işlemi için uygulandığı, mevcut tıbbi bilgi ve belgelerle bu medikal malzemenin tam olarak ne zaman ve ne şekilde şahsın vücuduna girdiğinin anlaşılamadığı, bu hususun adli tahkikat ile aydınlatılması gerektiği, adli tahkikat sonucu davacının iddia ettiği gibi karmen kanül ucunun 04/09/2015 tarihindeki ameliyat sırasında hastanın vücuduna girmiş olduğu kanaatine varılırsa, bu hususun davalı idare ve idare personeline atfı kabil bir kusur oluşturacağı, mevcut durumda, ameliyat raporu ve patolojik inceleme sonrası düzenlenen raporlarda karmen kanül kullanımını açıklayacak ve/veya destekleyecek bilgiye ulaşılamadığından davalı idare ve idare personeline atfı kabil bir kusurun tespit edilemediği, söz konusu tıbbi uygulama hatası nedeniyle şahısta sakatlık, engellilik, geçici veya sürekli iş göremezlik durumlarının oluşmadığı…” belirtilmiştir.
İlk derece Mahkemesince, yukarıda anılan bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle olayda idarenin hizmet kusurunun bulunduğu kanaatine varılarak davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
Anılan karara karşı taraflarca yapılan istinaf başvurusu neticesinde, … Bölge İdare Mahkemesince tarafların istinaf başvuruları kısmen kabul, kısmen reddedilerek, maddi tazminat isteminin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla belirlenip hüküm altına alınmasını sağlamaktadır.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, mahkemece, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmektedir. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
İdarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütme yükümlülüğünün bulunduğu tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesiyle “bilirkişi” konusunda atıfta bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun’un 447. maddesinin 2. fıkrası ile mevzuatta 1086 sayılı Kanun’a yapılan atıfların, 6100 sayılı Kanun’un bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı hüküm altına alınmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266. maddesinde, hakimin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği öngörülmüştür.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 1. maddesinde, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu; 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu düzenlenmiş iken; 703 sayılı “Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış ise de, 15/07/2018 tarih ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 2. ve 3. maddelerinde yukarıda yer verilen hükümler aynı şekilde yeniden getirilmiştir.
Öte yandan; manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın, zararın ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek şekilde makul ve hakkaniyete uygun bir miktar olarak belirlenmesi gerekmektedir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının tıbbi ihmal nedeniyle ihlal edildiği iddiasıyla açılan tam yargı davalarında, hizmet kusurunun tespitine yönelik olarak ilk derece mahkemelerince yaptırılan bilirkişi incelemesinde, bilirkişinin somut tıbbi verileri kullanarak, sahip olduğu tıbbi bilgilerden hareketle her türlü şüpheden uzak, nesnel bir sonuca varması ve buna göre de somut gerekçelerle kanaat bildirmesi gerekmekte olup; bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Buna ek olarak, bilirkişi veya bilirkişilerce düzenlenen raporda, sorulara verilen cevapların şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayda, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesinden alınan raporda, mevcut tıbbi bilgi ve belgelerle bu medikal malzemenin tam olarak ne zaman ve ne şekilde şahsın vücuduna girdiğinin anlaşılamadığı, bu hususun adli tahkikat ile aydınlatılması gerektiği, adli tahkikat sonucu davacının iddia ettiği gibi karmen kanül ucunun 04/09/2015 tarihindeki ameliyat sırasında hastanın vücuduna girmiş olduğu kanaatine varılırsa, bu hususun davalı idare ve idare personeline atfı kabil bir kusur oluşturacağı, mevcut durumda, ameliyat raporu ve patolojik inceleme sonrası düzenlenen raporlarda karmen kanül kullanımını açıklayacak ve/veya destekleyecek bilgiye ulaşılamadığından davalı idare ve idare personeline atfı kabil bir kusurun tespit edilemediği yolunda görüş bildirilmiş, İdare Mahkemesince de söz konusu rapor hükme esas alınarak davacının rahim bölgesinde, 11/02/2017 ve 27/05/2019 tarihli tomografilerde karmen kanül ucuna ait görünüme rastlanıldığı, dolayısıyla karmen kanül ucunun 11/02/2017 tarihinden önce şahsın vücuduna girdiği ve 27/11/2019 tarihine kadar şahsın vücudunda kalmış olduğu, söz konusu yabancı cismin ne zaman ve kim tarafından uygulandığı ve unutulduğu tam olarak bilinmemekle birlikte, davacının tedavi süreci dikkate alındığında, 04/09/2015 tarihli ameliyat esnasında unutulabileceği, davacının o dönemde başka bir operasyon geçirmediği, söz konusu yabancı cismin rahim bölgesine başka bir şekilde girmesine imkan ve ihtimal olmadığı, davacının unutulan yabancı cisim nedeniyle 27/11/2019 tarihine kadar bir çok defa hastanelere gitmek zorunda kaldığı gerekçesiyle hizmetin kusurlu işletildiği kanaatine varılmıştır.
Bu durumda, mevcut tıbbi bilgi ve belgelerde karmen kanül ucunun tam olarak ne zaman ve ne şekilde şahsın vücuduna girdiğinin belli olmadığı, mevcut durumda ameliyat raporu ve patolojik inceleme sonrası düzenlenen raporlarda karmen kanül kullanımını açıklayacak veya destekleyecek bilgiye ulaşılamadığı dikkate alındığında özel ve teknik bilgiyi gerektiren uyuşmazlıkta hizmet kusurunun tereddüde yol açmayacak şekilde açıkça ve uzman bilirkişilerce ortaya konulmasını teminen genel olarak karmen kanül adlı malzemenin rahim ağzı ameliyatlarında kullanımının tıbben imkan dahilinde olup olmadığı, herhangi bir ameliyatta kullanılmış olan karmen kanül adlı malzemenin yapılan ameliyatla ilgili tıbbi kayıtlarda kullanılan malzemeler bilgisi dahilinde yer alıp almayacağı, somut olayda karmen kanül malzemesinin 04/09/2015 tarihindeki rahim ağzı ameliyatında kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmışsa ve yahut kullanıldığı tespit edilemiyorsa bile bu malzemenin rahim ağzı ameliyatlarında kullanılmasının tıbben yerinde olup olmadığı, rahim ağzı ameliyatında standart olarak kullanılan bir cerrahi malzeme değilse standardın dışına çıkılmasının kusur oluşturup oluşturmayacağı, davacının 04/09/2015 tarihindeki ameliyattan sonra başka bir tıbbi müdahale (ameliyat, onarım, operasyon vb.) geçirip geçirmediğinin araştırılmak suretiyle başka bir tıbbi müdahale mevcutsa karmen kanül malzemesinin bu müdahalelerde kullanılma imkanı olup olmadığı, anılan malzemenin rahim bölgesine başka bir şekilde girmesine imkan olup olmadığının ve bu anlamda illiyet bağının bilirkişi incelemesi suretiyle tam olarak açıklığa kavuşturulması ve tazminat isteminin buna göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, kişiye uygulanan işlemler ve olayla ilgili düzenlenen bilirkişi raporundaki tespitler göz önünde bulundurulduğunda, ilgili uzman hekimlerin (genel cerrahi uzmanı, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı vb.) katılımının sağlandığı Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesinden tarafların iddialarının karşılandığı, yukarıda aktarılan hususların tereddüte yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulduğu, tutarlı ve anlaşılır bir rapor alınarak olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının Bölge İdare Mahkemesince belirlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda; teknik ve özel bilgiyi gerektiren uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararına karşı taraflarca yapılan istinaf başvurularının kısmen reddine, kısmen kabulüne ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır..
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin KABULÜNE,
2. Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin … İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak taraflarca yapılan istinaf başvurularının kısmen kabulü, kısmen reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi gönderilmesine, 14/03/2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.